Hoş Geldin Güzel Kızım
- Zeynep Begüm Geçit
- 25 Eki 2024
- 3 dakikada okunur
“Maalesef, Gönül hanımı kaybettik.”
Hayır. Hayatım boyunca bana varlığını hissettiremedin. Küçücük bir an bile sana dayanabileceğimi, arkamda annem olduğunu düşündürtmedin. Dizim kanadığında pamuğu kendim bastıracağımı, en iyi arkadaşım bana içimin kaldıramayacağı şeyler söylediğinde hepimizin aslında yalnız olduğunu anlattın durdun. Hayatım boyunca içim rahat olmasın, huzursuzluğunu hissedeyim diye kendini yedin bitirdin.
“Berrin, gel canım. Gel otur buraya.”
Sana yalvardığım günler oldu. Kafamı dizine koyup her şeyin iyi olacağını duymaya ihtiyacım olan günlerdi. Her seferinde bana güzel şeylerin zaten geçici olduğunu, bir şekilde andan keyif almayı öğrenmem gerektiğini söyledin. Senin sıcaklığına ihtiyacım olduğunda yakınlıktan hoşlanmadığını ama istersem yan odada bir sığıntı gibi yaşayan teyzeme gidebileceğimi, onun sarılmayı çok sevdiğini anlattın. Benim sana ihtiyacım vardı. Dünyada karşılıksız sevebileceğin bir canlı olmasını istediğin için çocuk yaptığını söylediğinde çok duygulanmıştım, bunu fark ettikten hemen sonra hayata yeniden gelsen anne olmak istemeyeceğini söyledin. Seni böyle kabullenmeyi ne kadar çok denedim biliyor musun?
Hoşuna gitmeyen her tavrımı babama benzetirdin, sanki onunla evlenmeyi sen seçmemişsin gibi. Hemen üzerine de eklerdin “ondan boşandım ama seninle boşanamayız”. Çocuk aklımla beni terk edemeyecek kadar çok sevdiğinden mi yoksa çocuğundan boşanmak diye bir şey olmadığı için mi böyle konuştuğunu düşünür dururdum. Hiç unutmuyorum, bir defasında annem benden boşanmak istiyor diye Bedri Öğretmen’e ağlamıştım. O gün bile bunu yalanlayacak tek bir kelime etmemiş sadece sarılmıştın, o bile ne değerliydi benim için.
“Berrin, canım, Berrin suyun… Suyun gelmiş!”
Çok erken. Doğmadan önce farklı hayatlarımız olduğuna inanırdın. Yoksa şimdi çocuğumun, biricik kızımın bedeninde geri mi geliyorsun?
“Sevgilim, sakin ol, hastanedeyiz. Hiçbir şey olmayacak. Tekerlekli sandalye, doktor! Karım doğruyor, kızım geliyor!”
Olduğum yerden kıpırdayamıyorum. Hani fiziksel acı ruhsal olanı da bastırırdı? Suyum geldiğinde kasılmalarım da başlamalıydı, daha dün sabah sen söylemiştin.
Tepemize insanlar toplandı, bir de doktor geldi. Hatırlıyor musun, hastaneye yatmadan önce bebeğim için kontrole geldiğim yere yatmak istedin. Olacakları mı hissettin yoksa? Hafif ama canım yanıyor. Bu iyiye işaret sanırım. Damadın Evren, sevgili eşim, ne söylerse kafa sallıyorum ama sor bir kelime anladım mı?
“Berrin Hanım sakın endişe etmeyin, 37. haftadayız, bunun olabileceğini konuşmuştuk. Önce sizi ultrasona alacağız, kasılmalarınız ne durumda?”
“Çok… Çok hafif başladı.”
Evren elimi sıkıca tutuyor, tekerlekli sandalyedeyim. Sana veda edemeden gidiyorum. Acıyla sana duyduğum öfke arasında sıkışıp kalmışken bir de kızım geliyor. Anne tarafına çekecek belli ki, zamansız işler yapmayı seviyor derken muhteşem bir kramp giriyor sağ tarafıma. Evren’in eli moraracak, atamadığım çığlıkları elini sıkarak bastırıyorum.
Karnıma soğuk jel değdiğinde bu sefer çığlığımı engelleyemiyorum.
“Berrin Hanım sizi hemen doğuma alıyoruz, kızınız artık çıkmak istiyor.”
İnsanlara haberini vermek lazım, bekliyorlardı gerçi. Bekliyordum. Nefret ettiğin hastanelere bir kez yattıktan sonra bir daha çıkmayacağını biliyordum. Ve bir çığlık daha. Torunun geliyor ve benim ona verebilecek hiçbir şeyim yokmuş gibi hissediyorum.
“Derin nefesler alın, ıkınmaya devam edin! Hadi Berrin!”
“Sevgilim, dayan bir tanem çok az kaldı yavrumuz geliyor.”
Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim.
“Çok az kaldı!”
Bebeklik fotoğraflarımda bana hep gözlerinin içi parlayarak bakıyormuşsun. Bunu hasta olduğunu öğrendiğim akşam anıları kurcalarken fark ettim. Sonra, yine aynı akşam, aklıma ağzımdan çıkan her arzumu elinden geldiğince gerçekleştirmeye çalıştığın gelmişti. Sevgi dilinin farklı olduğunu anladım işte o akşam. Herkes duygularını aynı şekilde ifade etmiyordu, bunu tam otuz iki yaşımda kabul ettim. Ve son ıkınmanın ardından gelen incecik bir ağlama sesi… Evren de yanı başımda ağlıyor.
“Hoş geldin güzel kızım, biricik yavrum. Berrinim, anne baba olduk.”
Küçücük. Güzeller güzeli bir torunun oldu, çocuğum oldu anne. Senin de izlerini taşıyan mis kokulu bir bebeğim oldu.
Öğrenmek için vaktin olmadı, ben de hiç söylemedim ama bil ki seni affediyorum.
Sana yine çok ihtiyacım var. Ancak bu sefer, diğerlerinden farklı olarak, arkamda olduğunu biliyorum ve seni çok seviyorum.
Hoşça kal anne, hoş geldin güzel kızım.
Comments